Oyun meselesi

Bu fotoğraf on bir yıl öncesinden... Doktora tezimin ilk bölümünü bitirdiğim geceden (tezin bitme süresi, o süreçte yaşadıklarım bu blogun konusu değil neyse ki). Facebook'ta en beğenilen fotoğraflarımdan biri. Pek eğlenceli gözüküyor ama değil. Zira aslında bir fıttırma anının fotoğrafı. İşte bu, "çocukla geçirilecek kaliteli zaman"la ilgili hissiyatımın da özeti. Bir üniversite hocasıyım. Sizi temin ederim, derslerde evde Ece'yle olduğumdan çok daha eğlenceli olabiliyorum. Hamileyken ve şimdi altı yaşında olan Ece daha bebekken, kitaplarda okuduğum eğlenceli, oyuncu anneler gibi olacağımı sanıyordum. E serde tiyatroculuk da vardı; bunun altından kalkamamam mümkün değil gibi gözüküyordu. Ama hayır, hiç de öyle olmadı. O "çocuğunuzla oyun oynayın" bir kere anne olmanın olmazsa olmazı olarak girdi ya kafama; asla beceremiyorum. Bir de herkes bana "Ece ne şanslı, senin gibi eğlenceli annesi var" dedikçe iyice geriliyorum. Bir keresinde Ece'yle odasında piknikçilik oynuyorduk. Çocuk içeriden iki üç bir şey getirmeye gitti. Döndüğünde yerde uyur bulur beni. İçim geçmiş o iki dakikada... Gözlerimi açtığında bana nasıl dehşetle baktığını hâlâ unutamam. Yine de çocukla çocuk olmak, oyun oynamak gerçekten mühim. Meselâ, ki epey geç fark ettim, çocuk sizinle oynadığı oyuncaklara daha bir bağlı oluyor. Bu, bir süre sonra sonra çöp dağına dönüşecek bir yığılmadan da koruyor sizi (ve çocuğu). Zira, sayılarını ne kadar az tutarsanız tutun, ne kadar az alırsanız alın, hatta isterseniz hiç almayın (en makbulü): oyuncakların kendi aralarında toplanıp kolonileşme ve çöp kolonisine dönüşmek gibi bir becerileri var (eşyaların hareket ettiğine inanmayanlar, Tom Robbins'in Sıska Bacakları'nı okusun ve Fasulye Konservesi, Kirli Çorap, Tatlı Kaşığı, Boyalı Sopa ve Sedefli Deniz Helezonu'ndan oluşan ekibin nasıl olup da hac yolculuğuna çıktıklarına bir baksın.)
Konudan uzaklaşıyorum, döneyim: Baktım benden beklentileri karşılayamıyorum, internetten kopya çektim.

(meraklısına Filial Oyun Terapisi hakkında araştırma yapmasını öneririm).

Ne yaparsanız yapın, kaçınmanız gereken tek şey, olmadığınız bir kişi gibi davranmak. Kendinizi zorlamak, çocuğunuza "ya ben çok sıkıldım" demekten daha kötü bir etki yaratıyor bir kere... Arkadaşlarınızın sizi eğlenceli bir insan olarak tanıması, çocuğunuzu da çok eğlendireceğiniz anlamına gelmiyor bir kere... Ayrıca ne bileyim, daha biraz önce yaptığınız yemek yüzünden üstünüz buram buram soğan kokarken en iyi oyun arkadaşı olmanız pek kolay olmayabilir meselâ. İnsanın bir göz kırpışta annelikten aşçılığa, bir parmak şaklatmada bakıcılıktan elektrik tamircisine, oradan da oyun arkadaşına dönüşmesi teknik olarak mümkün değil. Kendinize yüklenmeyin o kadar. Son olarak, şahane bir dergi sayısı önereceğim size: Aktüel Arkeoloji, Yaşamın Vazgeçilmez Parçası: Çağlar Boyu Oyun ve Oyuncak, Eylül-Ekim 2018, No. 65. Bu, "oyun kafasından bir türlü çıkamıyor" yönündeki eleştiriler, hım hımlamalar için birebir. Bu konuya da bilahare değineceğim. Hem çocuğunla en az kırk beş dakika kesintisiz oyna, hem de çocuk gerçekçilikten gerçekçilik beğensin, kafasına dair de iki çift lâfım var.

Comments

Popular Posts